6 Kasım 2020 Cuma

Yüzdürüldüm, süründürüldüm ve yürütüldüm


Yumuşak, dar ve ıslak tünellerden geçtim... Muhteşem bir yolculuktu. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Neresi benim için güvenliydi? Bilinmezliğin heyecanı daha da canlı tutuyordu beni. Korku hissedersem de içimdeki ses hep cesaret doluydu. Durmak bilmediğim bu yolda güvenli bir yere ulaştım. Nasıl buldum burayı? Burası bir havuzdu, içinde neşeyle rahat rahat yüzdüm yüzdüm yüzdüm... Bir balık mı olmam  bekleniyordu? Hareket ettirebildiğim bir sürü parçam bu havuzda oluştu ve artık sığamayacak kadar büyüdüm, yüzemeyecek kadar balıktan farklıydım. Bir çıkış göründü, yine bir tünelden geçecektim. Halbuki ne kadar rahattı burası, oldukça da heyecanlı. çok zevkliydi tüm oluşumumu incelemek. Nasıl da alışmıştım. Artık zaman doldu. Aslında dışarıyı merak ediyordum. Bu parçalar burası için hazırlanmadı, buraya ait değilim biliyordum. Veeee bingo, duyduk duymadık demeyin; ilk ciğer yanışına katlanan sudan çıkmış balık artık sürüngene dönüştü... Demek bir sürüngen olmam içindi herşey. Demek bu ciğer günlerce bunun için oluştu büyük bir titizlikle. Katlanabilirmiyim bu acıya derken hiç tahmin etmediğim birşey oldu. içerideyken kulaklarım oluştuğunda ilk onun sesini duymuştum. Sonra başka sesler arada gelse de kulağıma, en tanıdık, en güven dolu, en merak ettiğim ses hep o olmuştu. Ufaktan dışarıya dair kopya alıyordum ondan. İşte o an dupduru duyduğum o sesin teni tenime değdi. Tüm acım bir anda yok oldu. Bu ne muhteşem duyguydu böyle. Sonradan öğrendiğime göre sevgi buymuş. Bu ilk temastan sonra anladım ki yeni mekanımda bu duygu olmadan acıya katlanmam zor olacak... 

Burada da ilk olarak gözlerim kapalıydı. Ama bazen yine içerisi gibi karanlıktı, bazen de bir ışık giriyordu gözümden. Günler bu karanlık ve aydınlığın yer değiştirmesi ile yine hızla geçti ve o da ne, görüntüler! Ne muhteşemdi. artık çok yakın görüntüleri görebiliyordum. Ses ve sevgi dolu dokunuşa bir de görüntü eklendi. bazen çok görünür oluyordu bazen de görünmüyordu. Sevgi görüş alanımda olmadığında tıpkı ciğerim yandığında yaptığımı yapıyordum. hemen sesi duyuluyordu önce, sonra yine teni tenimde ve görüş alanıma giriyordu. Rahatlıyor ve uykuya dalıyordum. Gözlerimi açınca yine içerideki gibi acıkıyor ve yiyeceğimi hazır buluyordum. Karnım doyarken sevginin gözleri ilgimi çekiyordu. acayip birşey,  bakınca gözlerinin içinden duygularını anlıyorum. Gitgide daha da uzakları görmeyi başlıyordum. Kim ayarlıyordu bunu. Benim yapmam imkansız. İmkansız diye bir şey varsa işte bu olmalı... Sonra bir gün aynayla tanıştım ve benim de ona benzer bir görüntüm olduğunu gördüm. Ve ona benzer duygularım. Sürüngenlik de mi değildi görevim, biraz kaygılandım? Neyse göreceğiz... Bazen uyandığımda hemen yanımda göremezsem napacağımı çok iyi biliyordum. Yine ses, dokunuş ve görüntü yanımdaydı. Gitgide bu düzene de alıştım.  Hayda tam alıştım derken bu da son değildi. Aradığınız sona ulaşılamıyor, değişim dönüşüm maceracının olmazsa olmazıydı. Bu maceraya değerdi. Daha başka maceralar için bu düzen de değişecekti. Yine aynı soru; Sürüngen de değilsem ben neydim?
O görünce şaşkına döndüğüm çıkıntılarımı kontrol edebiliyordum. Artık amaçları için kullanmaya doğru yolculuk başladı. Bir gün huzur dolu bakışlının eliyle verdiği şeyi ben de elimle tutup alabildim ve o gün çok mutlu ve heyecanlı baktı bana. Bense hüzünlü. O sevgi güven huzur ve daha birçok şeyi vereni herşeyiyle benim sanıyordum oysa. Onsuz olamam, parçalarımdan bir parça o diye feryat ettiğim ses, dokunuş, ve görüntü başka bir beden ben başka bir bedendim. Hemen anlamış olsam da gerçeği, ona uzun süre belli etmedim anladığımı. En iyi onu nasıl hareket ettireceğimi biliyordum nasılsa ve kendime ait olanları tam bağımsız kullanana dek devam ettirdim bu "ağlayarak harekete geçirme oyunu" nu... Yine bir karanlık bir ışık derken günler hızla geçti... Bu arada hala ikinci sesten bahsetmedim, farkındayım. Ondan da aldığım güven ve sevgiye rağmen aramızda paylaşılamayan birşeyin olduğunu belirtmek isterim. Çok acelem yoktu zaten daha iki yıl vardı onu tam olarak tanımaya başlamam için. İlk iki yılımı ise sadece her an yanıma koşabilene ayırdım. Beynimden gelen sinyaller böyle daha sağlıklı kalacağını söylüyordu. Herşey planlı ve kontrol altındaydı yani... Diyorum ya biri planlamış ben sadece değişime ayak uydurmaya çalışıyordum. Benim planlama imkansız. Ama ikincinin varlığı, arada gelip görünmesi hiç de fena değildi. Şu çıkıntılarımı kullanmayı en çok bu ikisini gözlemleyerek öğrenmem işimi kolaylaştırdı. Hele farklı farklı duyduğum kelimeler sürekli beynimde ateşböceği gibi birşeyler oluşturuyordu, bu ışıklı böcekler hepsi el ele tutuşuyor kocaman ağa dönüşüyordu sanki... Yemek yemek için ellerimi kullanmayı öğrendim, ağzıma girenleri nasıl yutacağım derken, tam zamanında itme çekme yoluyla dilim gönderiverdi içimdeki lunaparka bu değişik sıvı olmayan tatları... Bu işte tamam. Ama şu ağlar oluştukça içimde kelimeleri dışarı çıkarma isteği arttı ve dilim buna da zamanında yardımcı oldu. Ne istesem yardım edecek bir çıkıntım vardı doğrusu. Tabi ki ilk olarak " Anne" kelimesini kullandım. Nasıl oldu neden onu seçtim, seçtirildim özellikle sanırım çünkü o kelimeyi duyunca heyecanla mutlulukla baktı o gözleri... Ve ne demek olduğunu iyice anladım o kelime ağzımdan çıktıkça karşılık vereni görünce. Daha çok söyledim, sürekli söyledim. Artık ağlama oyunundan sıkılmıştım ve onu kontrol altında tutacağım sinyalimi bulmuştum. Aman kaçar maçar. Yok ya hiç kaçacağa da benzemiyordu.Şuna bak şu ayakları bir deneyeceğim, içimden iyice istek geliyordu ama kucağından bırakmıyordu, galiba o benim kaçacağımı sanıyordu. Ya da çok belli ettim en çok kucağında rahat ettiğimi. Şu ağlamaları iyice bırakayım da rahatım sansın, biraz serbest bıraksın diye bir plan yaptım sonunda. İşe yaradı valla. O da bu günü bekliyormuş. Sonunda yürümeyi deniyordum ama zor işmiş be. Yok ya uyuyayım uyanayım daha da iyi yapacağım bak derken derken motive oldum ve bu işte tamam. Sonunda sürüngenlik de bitti ama ben neyim şimdi. Daha maceram çok uzun ama bu sorudan kurtulamıyorum. Etrafımdaki herkes insan diye birşeyiz diyor ama tam emin olamıyorum. Sürekli soruyorum anneme: "Anne biz neyiz"? 










2 Kasım 2020 Pazartesi

Devam edecek biiznillah

 1 Kasım öğle vakti yazmak için açtığım bu sayfaya ancak 2 Kasım 01:59 da uyanıp yazabiliyorum. İşte böyle, bu saatlere dek mümkün değil yazmam. 44 aylık kızımın elimde telefonla beni görmesi çok rahatsız olduğum bir durum. Oyunlarındaki rollerim de zihnen ve bedenen ciddi efor gerektirdiğinden kendi kendime kalmadan kendimi yazmam imkan dışı kalabiliyor. Geçen seneler iyi yazardım defterime, çünkü öğle uykusu vardı onun. Ah kızım senin gibi bir emanet çok değerli, ama ben de bana bir emanet iken kendimi de yazarak anlıyorken sanırım en zor dönemimiz gündüzünde kendi kendimize kalamadığımız bu dönemler.

Tam 3 gecedir instagram a yazıyorum yazıyorum paylaşamadan siliniyor. En son dün öğle vakti yazdım yazdım, bu sefer yazı alanı yetmedi ve aslını buraya yazmaya karar verip yıllar sonra bloguma giriş yapmaya karar verdim. Unuttuğum şifrenin değişimi, yazmak için sayfayı açışım ve kızımın yanıma gelmesiyle telefonu bırakıp bir daha yazamayışım iyice birikinti yaptı. Neler neler dökülmek çıkmak istiyor. Çıkamadıkça beni rahatsız ediyor. Konuşamıyorum. Üretemiyorum. Belki bir gün iyiki diyeceğim buna. Yazmak konuşmaktan daha uzun bir iş. Ayrı bir emek ve zaman istiyor. Fakat kalıcı... Üretmek ise kanayan yaram. Her ürettiğimde ne duygular ne düşünceler vücut buluyordu. Rahatlamanın en kalıcı formülüydü. Zaman mekan ve emek isteyen üretme, evin her yerinin oyun alanına döndüğü şu günlerde neredeyse... neyse o kelimeyi kullanmayacağım. Olacak bir gün hayırlıysa diyeyim. Üretme vs. Yazma karşılaştırmasında da yazma mekandan kazandırıyor. Hele telefonda yazma... 2 gece önce Rüyamda artık tamamen birbirimizi ekrandan takip ediyorduk. Tüm hayatlarımız canlı yayındaydı. Yengeme mi bağlandım, o an napıyorsa canlı canlı görüyordum. Yanyana olmak bitmişti sanırım. Yani böyle bir rüyadan sonra telefonla yazıvereyim bari. Ne kadar kaçacağım doğala bilemiyorum. Doğal olmayan herşey rahatsız ediyor fakat hepiniz buradasınız. Doğada insan bulmak zor. Dışarıya saldığınız kendinizle burada olduğunuz bir değil. Söyleyin Allahaşkına neredesiniz aslen? Kaç yıldır ruh arıyorum, can cana bakalım, can cana konuşalım, can cana haktan aldığımızı paylaşalım. Kimine yüklenen letafetten kimine yüklenen şefkatten kimine yüklenen sevgiden yararlanmak istiyorum doğal olarak fakat yok anacım alışveriş yapacak can kalmadı neredeyse dışarıda. Tüm canlar burada toplandı artık. Ben de peşinize tıpış tıpış takıldım. Pardon insan canı bu arada. Türdaş özlemi sürükledi buraya. Yoksa doğadaki türüm dışındaki tüm canlılar çok cömert alışverişte... Sanırım uyuyacağım şu an. Zira kendimle birlikte başka bir canın da misafir olduğu bedenimin sinyallerini iki kez ciddiye almam gerekiyor. Devam edecek, etmek zorunda yazacaklarım bunlar değildi çünkü 🤦‍♀️Bakalım bu yazı nolacak?  Taslak olarak mı kalacak, paylaşılıp sonra düzenleme diyerek mi devam edilecek yoksa bu da mı silinecek?

.... 3 Kasım 2020 08.43

Yazım taslak olarak kalabilecekti muhtemelen Ama yine de ne Zamana kadar bekletir bilmediğimden silinmesin diye paylaştım. Şimdi tekrar geldim ama bu böyle kalsın. Yeni bir sayfaya geçeyim. 👋